Paylaş
Trump’ın muhtemel başkanlığı halinde, bu çıkışın Türkiye açısından da bir dizi kritik sonuç doğurmaya aday olduğunu söyleyebiliriz.
Bu başlığı değerlendirmeye geçmeden önce Trump’ın ne dediğine bakalım. Trump, geçen cumartesi günü partisinin South Carolina’daki bir seçim toplantısında yaptığı konuşmada, ittifaka mali taahhütlerini yerine getirmediklerini öne sürdüğü bazı NATO ülkelerinden söz etti.
Trump, bu durumdaki NATO ülkelerini Rusya’nın saldırısına uğramaları halinde “korumayacağını”, dahası, Rusya’yı da “bu ülkelere ne istiyorsa yapmaya teşvik edeceğini” söyledi.
ABD, NATO Antlaşması’nın beşinci maddesi çerçevesinde, herhangi bir müttefike Rusya’nın saldırısı olması halinde o ülkenin yardımına gitme taahhüdü altında. Bir ABD Başkanı’nın, müttefikinin yardımına koşma taahhüdünü bir tarafa atıp, dahası Rusya’yı bir NATO ülkesine saldırması için cesaretlendirebileceği yolunda bir beyanda bulunabilmesi, Avrupa’nın birçok merkezinde bir deprem yaratmış durumda.
*
Trump’ın sözleri ciddiye alındı. Şu nedenle ki, kendisinin başkanlık koltuğunda oturduğu 2017-2020 yılları arasında NATO’ya son derece şüpheci bir şekilde yaklaştığı, sıkça ittifaka dönük eleştirel beyanlarda bulunduğu, Avrupa’daki ABD askerlerini çekmeyi savunduğu, hatta başkanlığının son döneminde bu yönde sınırlı da olsa bazı adımlara kalkıştığı biliniyor.
Trump, dört yıl boyunca NATO’nun Avrupa kanadında derin endişeler yaratmıştı. Ardından yerine gelen Demokrat Başkan Joe Biden’ın dış politikadaki temel önceliklerinden biri ABD’nin Avrupa’nın güvenliğine olan taahhüdünü kuvvetle vurgulayarak, Transatlantik bağları yeniden güçlendirmek olmuştu.
Cumhuriyetçi adayın ikinci kez seçilmesi halinde, geçmiş sicili ışığında NATO’ya dönük tavrının söylem düzeyinde sınırlı kalmaması, ABD’yi örgütten çıkarmasa bile ittifakın birliğini, dayanışmasını tehlikeye sokacak davranışlara girmesi hiç de yabana atılmaması gereken bir ihtimal. Kendisinin Rusya lideri Vladimir Putin’e yakınlığı da bir faktör olarak hesaba katılmalıdır.
Trump’ın dürtüleriyle hareket eden, ani kararlar alabilen bir tarzı olduğu dikkate alındığında, yeniden seçilmesiyle birlikte NATO açısından her türlü kazaya, krize açık bir ortam belirebilir.
*
Sonuçta, Trump’ın Beyaz Saray’a dönmesi durumunda ABD’nin Avrupa’nın güvenliğine olan taahhüdü konusunda ciddi tereddütlerin belireceği şimdiden ortaya çıkmış bulunuyor.
Her halükârda Ukrayna’ya yardım paketinin Cumhuriyetçilerin itirazları nedeniyle ABD Kongresi’nden bin bir güçlükle geçirilebilmesinde de görüldüğü gibi, ABD cephesinde “içe kapanmacı” eğilimlerin yeniden yükselişe geçtiğini söyleyebilmek mümkün.
Son tartışmayla birlikte, Trump’ın NATO’ya eleştirel bakışının Rusya lideri Vladimir Putin’i, ABD yönetiminin nasıl olsa hareketsiz kalacağı varsayımıyla, Avrupa kıtasında daha saldırgan, daha çatışmacı bir çizgiye doğru cesaretlendirebileceği konusunda yaygın endişeler dile getiriliyor.
Trump’ın bu tutumunun Putin’i en azından işgal ettiği Ukrayna’da uzlaşmaz bir pozisyona yöneltmesi şaşırtıcı olmayacaktır.
ABD’nin müttefiklerine dönük taahhütlerinin gevşediği yolunda bir algının güçlenmesinin küresel düzeyde başka aktörleri nasıl etkileyeceği, bu algının önemli uluslararası sorunlara nasıl yansıyacağı yine önümüzdeki dönemin yanıtları belirsizlik taşıyan sorularını oluşturuyor.
*
Trump’ın ifadeleri ABD’de büyük bir tartışmaya ve Başkan Biden’ın sert tepkisine yol açtı. Biden, Trump’ın sözleri için “Ahmakça”, “Utanç verici”, “Tehlikeli” ve “Amerika’ya yakışmıyor” dedi.
Ancak daha önemlisi, NATO’nun Avrupa coğrafyasında patlak veren tartışma. Birçok Avrupa ülkesinin üst düzeyde hükümet temsilcileri, siyasetçileri, dış politika uzmanları, Trump’ın bu çıkışı hakkında sayısız tepki açıklaması yapmış bulunuyor.
AB Konseyi Başkanı Charles Michel’in “NATO’nun güvenliği ve beşinci madde dayanışmasına dair pervasız açıklamalar sadece Putin’in çıkarlarına hizmet eder” şeklindeki beyanı bunlardan biri. Keza NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, “Müttefiklerin birbirlerini savunmayacağı yönündeki her türlü ima, ABD’ninki de dahil olmak üzere tüm güvenliğimize zarar verir” diye konuştu.
Bu açıklamaların büyük bir rahatsızlığı dışa vurduğunu belirtmeye gerek yok. Muhtemeldir ki bu tartışmalar önümüzdeki haftalarda, aylarda artarak sürecektir.
Özetle, Avrupalıların kendilerini zihinsel planda en kötü durum senaryosuna, yani ABD’nin Avrupa’nın savunmasına olan taahhüdünün zayıflayacağı bir ihtimale hazırlamaya başladıkları söylenebilir.
*
Bu noktada, aslında bir süredir Avrupa’nın güvenlik alanında kendi başının çaresine bakması gerektiği konusunda bazı fikir egzersizlerinin zaten uç vermiş olduğunu da unutmayalım. Trump’ın başkanlığı döneminde NATO’yu sorgulayıcı tutumu, Avrupalı karar vericiler ve stratejistlerde bu yöndeki arayışları tetiklemişti. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un zaman zaman “Avrupa’nın stratejik özerkliği” kavramını dile getirmesi bu çerçevede hatırlanabilir.
Ayrıca, AB içinde birliğin güvenlik alanında nasıl bir kimlik kazanacağı, bu amaçla nasıl bir kurumsal düzenlemeye gidilebileceği konusunda yürütülmüş bir dizi çalışma var. Rusya’nın Ukrayna’yı 2022 şubat sonunda işgalinden bir süre sonra AB Güvenlik ve Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Josep Borrell tarafından açıklanan “Stratejik Pusula” başlıklı rapor bu çerçevede zikredilebilir.
İşte bütün bu çalışmalar, bütün bu arayışlar Trump’ın son çıkışıyla birlikte eskiye kıyasla çok daha ciddi bir ivme kazanacaktır önümüzdeki dönemde.
*
Şimdi çok kısaca bu tartışmanın Türkiye’ye dönük sonuçlarına gelelim. Birincisi, Avrupa’nın kendi savunması için ABD’den bağımsız bir çerçevede atmayı tasarlayacağı bütün adımların bir şekilde Türkiye’yi de denklemin içine davet etmesi muhtemeldir.
Rusya karşısında kendi güvenliğini sağlama arayışına girecek olan AB’nin, NATO’nun içinde ABD’den sonra ikinci en büyük orduyu bulunduran Türkiye’yi tümüyle göz ardı edebilmesi çok gerçekçi görünmüyor. Bu arayışların AB’deki karar vericileri Türkiye’ye yeni bir bakışla eğilmeye yöneltmesi şaşırtıcı olmaz.
Böyle bir durumda Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerin yeniden formatlanması ihtiyacının belireceği bir sürecin başlamasına hazırlıklı olmak gerekiyor. Her halükârda böyle bir senaryonun Türkiye’nin Avrupa karşısında elinin güçlenmesine yol açacağını tahmin etmek güç değildir.
*
Tabii Türkiye’nin de kendi güvenliği açısından üzerinde durması gereken biri dizi konu var. Muhtemel bir Trump başkanlığı döneminde ABD’nin NATO içindeki güvenlik garantilerinin zayıfladığı bir senaryo bir müttefik olarak Türkiye bakımından da sonuçlar doğuracaktır.
Son tahlilde, Türkiye de NATO Antlaşması’nın beşinci maddesi altında ABD’nin çatışma eşiği tırmandığında nükleer güç kullanmasına kadar uzanabilecek olan kuvvetli bir caydırıcılığın şemsiyesinden yararlanmaktadır. Böyle bir güvencenin ortadan kalkması ya da belirsizleşmesi, Türkiye’nin bütün savunma doktrininin gözden geçirilmesini zorunlu kılabilir.
Paylaş